HERCAİ MENEKŞENİN HİKÂYESİ

Bir varmış bir yokmuş… Evvel zaman içinde kalbur saman içinde, bundan çok çok uzak zamanların birinde yaşanmış bu masal. Çiçekler, böcekler, denizler, dağlar, nehirler… Hepsinin yeni oluşmaya başladığı bu zamanlarda doğa ana her bir çiçeği özenle ekiyor, onların bakımını yapıyor ve onlara değişik renkler veriyormuş.

Doğa ananın işi başından aşkınmış. Kolay değil, yeryüzüne bütün çiçekleri ekmesi lazım, onlara bakması lazım… Arada sırada çalışmaktan yorgun düşen doğa ana bir ağacın altına uzanıp dinlenirmiş. Hem dinlenir, hem de ektiği çiçeklere bakarmış uzun uzun. İşte böyle zamanların birinde doğa ana yine ağaç altında dinlenirken, karşısındaki uçsuz bucaksız yeşillik dikkatini çekmiş. ‘Buralar yemyeşil ne kadar güzel ama biraz çiçek eksek daha da güzel olur’ diyen doğa ana hemen yerinden kalkarak torbasından çıkardığı çiçek tohumlarını yeşil çayırların içine atmış. Çiçekler yerlerini çok sevmiş, hemen büyümüşler. Doğa ana çiçeklere bakarak;

Doğa ana: ‘Sizin renginiz mor olsun, adınız da mor menekşe olsun’ demiş.

Çiçekler mor renkte açan yapraklarını görünce bir sevinmişler, bir sevinmişler ki sormayın gitsin! Hatta sevinçlerinden ne yapacaklarını, doğa anaya nasıl teşekkür edeceklerini bile şaşırmışlar.

Fakat nehirin kenarında doğa ananın bile sonradan gördüğü kibirli bir çiçek varmış. Bu çiçeğin rengi beyazmış. Çiçek mor renkte açan diğer çiçekleri görünce onları çok kıskanmış. ‘Ben de mor giysi isterim’ diyerek doğa anaya tepeden bir bakış atmış. Doğa ana çiçeğin bu terbiyesiz davranışını görmezden gelerek ona doğru dönmüş:

Doğa ana: ‘Beyaz çiçek, sıranı beklemelisin’ demiş. Ve kendi işini yapmaya devam etmiş.  Diktiği yeni çiçeklere kırmızı renk veren doğa ana, bu çiçeklere gelincik adını vermiş. Bunu gören beyaz çiçek bağırmaya başlamış:

Beyaz Çiçek: ‘Ben az önce mor renk istemiştim ya, şimdi vazgeçtim. Bu çiçek gibi kırmızı renkte olmak istiyorum’ demiş.

Doğa ana beyaz çiçeğe yeniden dönmüş:

Doğa ana: ‘Ben sıran geldiğinde seni de boyayacağım. Şimdi lütfen sıranı bekle’ demiş.

Doğa ana yeni bir çiçek ekerek onun da yapraklarını beyaz renkte bırakmış. Ama ortasına sarı renkte bir benek koyarak şirin bir çiçek elde etmiş. Bu çiçeğin adı da papatya olmuş.

Fakat bizim kıskanç beyaz çiçek durur mu? Hemen girmiş lafa:

Beyaz Çiçek: ‘Aa ben kırmızıdan da vazgeçtim. Baksana bunun da yaprakları beyaz ama ne güzel çiçek oldu. Ben de ortama sarı renk benek istiyorum’ demiş.

Doğa ana durmadan düşünce değiştiren bu çiçeğe içten içe sinirlenmeye başlıyormuş. Artık ona daha fazla dayanamayacağını anlayıp onun başına gelmiş:

Doğa Ana: ‘Tamam şimdi sıra sende! Söyle bakalım hangi rengi beğendin?’

Beyaz çiçek önce mor demiş. Sonra fikrini değiştirmiş kırmızı demiş. Doğa ana tam boyayacakken vazgeçmiş mavi istemiş. En sonunda doğa ana dayanamamış ve bu beyaz çiçeği her renge boyamış.

Doğa ana: “İşte üstünde bir sürü renk oldu. Senin adını da çok maymun iştahlı bir çiçek olduğun için hercai menekşe koyacağım” demiş.

Sevgili çocuklar, işte parklarda, bahçelerde gördüğünüz renkli hercai menekşelerin hikâyesi böyle. Hercai menekşelerin yapraklarındaki renkler, meğer çiçeğin kıskançlığından hangi renk olacağına bir türlü karar verememesinden dolayıymış. Hercainin anlamının da hiçbir şeyde kararlı olmayan olduğunu düşünürsek, neden hercai menekşe denildiğini daha iyi anlarız.

Masal biter, gökten üç elma düşer. Üçü de hercai olmayan, kararlı ve ne istediğini bilen çocukların olur.

2 Yorumlar

  1. ElEy
    Butun masallarinizi seviyoruz ama bu olmamis doğa ana nedir yaa valla okurken biracaktim kizim bitirmemi istedi
    07/03/2018 at 20:39
  2. Önder
    Bunu ben de beğenmedim. Çocuklara Allah ı sevdirmek isterken bu tür gerçek dışı güya alternatif hayal ürünleri ile zihinlerini doldurmamak lazım.
    09/07/2018 at 00:41

Yorum Bırakınız