Minik Sinan’ın Saray Merakı

Minik Sinan’ın Saray Merakı Ve Başına Gelenler

 

 

Sarayın eteklerinde kendi halinde bir fırıncı baba yaşarmış.
Fırıncı sarayın günlük ekmek ihtiyacını karşılarmış. Fırıncı ve ailesi gece yarısı kalkar, sabaha kadar ekmekleri hazırlar, sabah gün ağarınca da at arabasına tazecik ekmekleri yükleyerek sarayın yolunu tutarmış.
Fırıncının Sinan adında küçük bir oğlu varmış. Her gün sarayı izler “babacım saray nasıl bir yer? Görmek istiyorum, bir kerecik olsun seninle gelebilir miyim” diye ısrar edermiş. Fırıncı her seferinde daha küçüksün diyerek götürmezmiş. Yıllar geçmiş Sinan 9 yaşına gelmiş. Günlerden bir gün, Sinan yine ailesine sabaha kadar ekmek yapımına yardım ettikten sonra yatağına uyumaya giderken babasının “Sinan hadi hazırlan, yıllardır merak ettiğin sarayı gör bakalım, bugün ekmekleri birlikte götüreceğiz” demiş. Sinan sevinçten havalara uçmuş, yıllardır uzaktan baktığı sarayın içine girecekmiş.
Hemen koşarak odasına gidip en güzel elbiselerini giymiş. Babasıyla birlikte sarayın yolunu tutmuşlar. Sinan'a sarayın kısacık yolu bitmek bilmemiş. Kısa bir yolculuğun ardından saraya gelmişler, saray mutfağının çalışanları ekmekleri mutfağa götürürken aşçıbaşı Sinan'ı fark etmiş, kim olduğunu sormuş. Fırıncı “ bu küçük oğlum Sinan, bu yaşına kadar saraya bakarak nasıl bir yer olduğunu merak etti, bende görmesi için getirdim” demiş.
Aşçıbaşı Sinan'ı yanına çağırmış, gel sana sarayı gezdireyim o halde demiş. Sinan sarayı gezerken hayran kalmış. Bu kadar büyük ve güzel olacağını tahmin etmiyormuş. Sarayda dolaşırken karşıdan kendi yaşlarında bir çocuk ve arkasında birkaç kişinin geldiğini fark etmiş. Tam soracakken aşçıbaşı, Sinan'ın kulağına eğilerek bu padişahın oğlu şehzade Mehmet, seninle konuşursa konuşmalarına dikkat et demiş. Sinan heyecanlanmış. İlk defa bir şehzade görecekmiş. Şehzade yaklaşarak yanındakinin kim olduğunu sormuş. Aşçıbaşı şehzade hazretleri “ bu fırıncı babanın oğlu, sarayı çok merak ediyormuş, fırıncı bugün beraberinde getirmiş, bende sarayı gezdiriyorum” demiş. Şehzade Sinan'a yaklaşarak adını sormuş, Sinan, heyecanlı ve titrek bir sesle “Sinan” demiş. Şehzade, Sinan'ı yanına çağırmış. Beraber sohbet etmişler.
Şehzade “aşçıbaşı sen git bundan sonrasını ben gezdiririm diyerek” aşçıbaşını göndermiş. Birlikte sohbet ederek sarayı gezmişler. Saray avlusunda padişahla karşılaşmışlar. Şehzade karşıdan gelen babasını göstererek “bu benim padişah babam, hadi hızlan ses çıkarmadan geçip gidelim diye fısıldamış” Padişahın yanından geçerken padişah şehzadeye seslenerek yanındakinin kim olduğunu ve burada ne aradığını sormuş. Şehzade Mehmet olan biteni anlatmış.
Padişah, şehzadeye yanına gelmesini söylemiş, yanındaki sadrazam paşayadan da Sinan'ı babasına teslim etmesini istemiş.
Şehzade, Sinan'a “yarın görüşmek üzere hoşçakal” derken, padişah ”sen şehzade'sin öyle herkesle konuşamaz sohbet edemezsin. Bu saray eşrafı tarafından hoş karşılanmaz“ diye kükremiş. Şehzade “Sinan basit, sıradan biri değil, çok kültürlü, üstelik benim bildiğim her şeyi öğrenmiş. Babası ona at binme, kılıç kuşanma, ok atma gibi şeylerin hepsini öğretmiş, bizde bunlardan konuştuk. Sinan büyüyünce komutan olacakmış” der demez, padişahalaylı bir sesle gülerek, “ sarayın fırıncısı mı öğretmiş bunca şeyi” diye alay etmiş. Şehzade “ sen insanları yanlış tanıyorsun” diyerek koşar adımlarla odasının yolunu tutmuş.
Sinan ertesi gün babasından izin alarak gelmiş. Şehzadeyi beklemiş, gelmeyince çok üzülmüş, eve gidene kadar, neden gelmedi acaba? Diye düşünmüş. Şehzade ise odasından günlerce çıkmamış. Üzüntüsünden hasta olmuş. Saray hekimleri çare bulamamış. Padişah şehzadenin başında ona bakarken “Sinan hadi birlikte ok atalım, at binelim” diye bir şeyler mırıldandığını duymuş. “ Hemen gidin Sinan'ı getirin” diye emir vermiş. Sinan gelmiş, günlerce şehzadenin baş ucunda konuşmuş. Şehzade yavaş yavaş iyileşmiş. Padişah Sinan'ın yaptıklarını görünce hatasını anlamış.
“Bundan sonra saraya sürekli gelebilirsin
Artık el değil, oğlum gibisin
Şehzade ile beraber ok atar, at binersin
Bana da padişah baba diyebilirsin” demiş. Hep beraber gülmüşler, mutlu mesut yaşamışlar.

Yorum Bırakınız