Etiket: zürafa

BUĞLEM HAYVANAT BAHÇESİNDE
BUĞLEM HAYVANAT BAHÇESİNDE

BUĞLEM HAYVANAT BAHÇESİNDE

Bir evin tek bir kızı varmış. Bu güzeller güzeli kızın adı Buğlem imiş. Buğlem ne isterse alınır, ne derse yapılırmış. Herkes Buğlemi çok sever, onu üzmek istemezmiş. Kumral saçlı, kahverengi gözlü, bu güzel, küçük kız; günlerden birgün annesi ona kitap okurken, hayvanları merak etmiş. Hayvanları görmek istemiş. Bunun üzerine babasıda küçük Buğlemi, hayvanat bahçesine getirmeye karar vermiş. Hayvanat bahçesindeki birçok hayvanın, küçük kızı Buğlemi mutlu edeceğini düşünmüş. Bir haftasonu, kızı Buğleme bir süprizi olduğunu söylemiş. Buğlem süprizi çok merak etmiş ve çok heyecanlanmış. Arabada giderlerken süprizin ne olduğunu düşünüp durmuş. Babasına sormuş

Buğlem: – Koca bir bebek mi yoksa baba?

Baba: – Hayır, tatlı kızım. Süprizler söylenmez.

Buğlem: – Tamam buldum. Beni görmediğim bir parka götürüyorsun, öyle değil mi baba?

Baba: – Hayır kızım, sabret az kaldı.

Buğlem, babasına bir türlü süprizini söyletememiş. Yolda bir türlü bitmiyormuş. Baba: – İşte geldik.

Buğlem: – Burası ne baba?

Baba: – İçeri girince, göreceksin meraklo prenses. Buğlem babasının elinden tutmuş ve yürümeye başlamış. Kapıdan içeri girdiklerinde, geldikleri yerin hayvanat bahçesi olduğunu anlayan Buğlem, koca bir sevinç çığlığı atmış. Kapıdan girdiğinde ilk maymunu gören Buğlem; maymuna doğru yönelmiş. Babası ise muz satıcısından birkaç muz almış. Buğlem: – Bu muzları ne yapacağız baba?

Baba: – Maymuna verecek, onun karnını doyuracak, onu mutlu edeceksin. Buğlem maymuna muz yedirerek onu mutlu etmeyi başarmış. Aslanın yanına gittiğinde biraz korkmuş, kaplandan da öyle ama tavus kuşunun renklerini çok sevimli bulmuş. Lamanın sürekli tükürmesine şasırırken, zebraya hayran kalmış. Zürafanın ise sandığından daha uzun olduğunu görmüş. Akşam olup, eve dönme vakti geldiğinde, Buğlem babasına sımsıkı sarılıp, yanaklarından öpmüş.

Buğlem: – Babacım bu güzel gün için çok teşekkür ederim, çok eğlendim.

Baba: – Seni mutlu edebildiysem ne mutlu bana, dilersen bir başka gün bir daha geliriz.

Buğlem bir daha geleceği günün hayalini kurarak, babası ile birlikte evin yolunu tutmuş…

Elif GÜNEŞ

For foradan sür süreden,
Manisa’dan Tire’den,
Yenice çıktım buradan,
Konaraktan göçerekten,
Lale, sümbül biçerekten,
Kahve, tütün içerekten.
Sulu yerde peynir ekmek,
Susuz yerde kavun, karpuz yiyerekten,
Az gittim, uz gittim,
Birde arkama baktım,
Bir arpa boyu yol gitmişim.
Eve vardım, ekmek yedim,
Hoca”ya vardım değnek yedim,
Babam bana darı verdi,
Ben darıyı kuşa verdim.
Kuş bana kanat verdi,
Ben kanadı havaya verdim,
Hava bana yağmur verdi,
Ben yağmuru yere verdim.
Yer bana çimen verdi,
Ben çimeni koyuna verdim.
Koyun bana kuzu verdi,
Ben kuzuyu bey’e verdim,
Bey bana katır verdi.
Bindim katırın beline,
Gittim urum eline,
Katır beni düşürdü,
Elimi yüzümü şişirdi.
Kızlar geldi bakmaya,
Kıyamadım öpmeye.
Ninem geldi almaya,
Yollarıma bakmaya.

Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde; ormanın içinde upuzun boyu ile yaşayan bir zürafa varmış. Bu zürafanın adı Mıstık’mış. Mıstık, boyunun uzun olmasının avantajını kullanıp, en yüksekteki ağaçların dallarına bile ulaşabiliyormuş. Bu nedenle Mıstık’ın karnı hiç ama hiç aç kalmıyormuş. İstediği zaman istediği ağacın yapraklarını kolayca yiyebiliyormuş.

Bir gün Mıstık’ın karnı yine çok acıkmış. Önüne çıkan kocaman ağacın yapraklarını hiç düşünmeden şapur-şupur yemeye başlamış. Derken ağacın içinden gelen bir ses Mıstık’ın olduğu yerde sıçramasına neden olmuş:

Kuş: ‘Hey! Sen ne yaptığını sanıyorsun? Canavar mısın sen? Uzak dur yuvamdan da evimden de!’

Zürafa Mıstık neye uğradığını şaşırmış! Sesin geldiği yere baktığında minik bir kuşun kendisine kafa tuttuğunu görmüş:

Zürafa Mıstık: ‘Ben canavar değilim ki! Ben sadece karnımı doyurmak istiyordum. Burada senin evin olduğunu da bilmiyordum. Özür dilerim.’

Minik kuş bakmış ki bu zürafa gerçekten çok iyi bir zürafa. Öyleyse ben de ona yardım edeyim diye geçirmiş içinden.

Minik Kuş: ‘Zürafa kardeş, ben seni çok sevdim. İstersen şöyle yapalım. Ben uçayım, sana yuva olmayan ağaçları göstereyim. Sen de o ağaçlardan yemek ye. Böylece kimseye zarar vermiş olmazsın.’

Zürafa, kuşun bu teklifi karşısında çok mutlu olmuş. O günden sonra ikisi de birbiri ile çok iyi arkadaş olmuşlar. Kuş Zürafa Mıstık’a yemek yiyeceği ağacı gösterirken; Zürafa Mıstık’ ta bulduğu tırtılları minik kuş ile paylaşıyormuş.

Günlerden bir gün Zürafa Mıstık yine ağaçtan yemek yerken ayağının altından gelen bir ses ile irkilmiş:

Tavşan: ‘Hey! Az daha beni ayağınla eziyordun!’

Zürafa sesin geldiği yere bakmış ki ayağının dibinde küçük bir tavşan!

Zürafa: ‘Kusura bakma tavşan kardeş, yanlışlıkla oldu. Ağaçların tepesinde kuş ile birlikte yemek ararken seni görmedim.’

Tavşan zürafanın uzun boyuna çok imrenmiş. Onun gibi uzun boylu olup da ağaçlara yüksekten bakmayı çok istermiş. Bu isteğini zürafaya söylediğinde ise, zürafa ‘bundan kolay ne var’ diyerek bindirmiş tavşanı tepesine. Böylece Zürafa Mıstık, kendisine iki tane çok iyi arkadaş bulmuş.

Tavşan, minik kuş ve Zürafa Mıstık bütün gün oyunlar oynamış. Ormanın yeşilliklerinde koşmuş, oynamış; hoplamış, zıplamış. Derken hava kararmaya başlamış. Minik kuş hemen arkadaşlarını uyarmış:

Kuş: ‘Arkadaşlar, hava kararmadan evlere geri dönmeliyiz.’

Zürafanın ise eve geri dönmeye hiç niyeti yokmuş.

Zürafa: ‘Arkadaşlar, neden eve geri döneceğiz ki! Bütün gece oyun oynamaya devam edelim işte.’

Zürafanın dedikleri tavşan ve kuşun aklına yatsa da hava kararınca ikisi de korkmuş ve hızlıca evlerine gitmiş. Zürafa tek başına kalsa da evine gitmemeye inat etmiş. Zaten uykuyu da çok sevmiyormuş. Eve gitmesinin bir anlamı yokmuş.

Gecenin karanlığında tek başına ormanın içinde gezinen zürafanın bir vakitten sonra canı sıkılmaya başlamış. Çünkü oyun oynayacağı bir arkadaşı kalmamış ve karanlık da iyice artmıştı. Zürafa en sonunda eve gitmeye karar verdi fakat gecenin karanlığında evinin yolunu da bulamadı.

Zürafa Mıstık en sonunda uykusuna yenik düşerek olduğu yerde uyumak için ıslak çimlerin üzerine yattı. Bütün gece orada uyudu.

Ertesi sabah olduğunda Zürafa Mıstık uyanmıştı ama yerinden kalkamıyordu. Çünkü bütün gece soğukta yattığı için her yeri tutulmuştu. Üstelik üşütmüştü ve soğuktan da tir tir titriyordu.

O geceden sonra zürafa iyice hastalanmış, yataklara düşmüş. Yatakta olduğu için arkadaşları ile oyun da oynayamamış. O anda yaptığı hatanın farkına varmış ama iki hafta yatakta hasta yatmaktan da kurtulamamış.

Zürafa iyileştikten sonra bir daha gece karanlığı çökmeden arkadaşlarını uyarıyor, hepsi evinin yolunu tutuyormuş. Zürafa artık uykuyu da çok seviyor; yatağından başka yerde uyumuyormuş.