RÜZGÂR MI DAHA GÜÇLÜ YOKSA GÜNEŞ Mİ?

Bir varmış bir yokmuş… Evvel zaman içinde kalbur saman içinde, develer tellal iken pireler berber iken; buralardan çok çok uzakta büyük mü büyük bir masal diyarı varmış… Masal diyarının içinde konuşan hayvanlar, neşeli çocuklar, tatlı mı tatlı oyun arkadaşları mutlu bir şekilde yaşarmış. Masal diyarında masallar hiç bitmez, uslu duran ve yaramazlık yapmayan tüm çocuklar bu masalları dinleme hakkı kazanırmış. İşte o masallardan biri, gününü uslu bitiren tüm çocuklara…

Günlerden bir gün, masal diyarında yaşayan rüzgâr ve güneş karşı karşıya gelmiş. Rüzgâr olanca hızı ile esip havayı soğuturken, güneş de bir taraftan insanları ısıtmak için var gücü ile parlıyormuş. Fakat ikisinin de yolu aynı yerde kesilince oranın havası rüzgârlı mı yoksa güneşli mi olacak sorusu ortaya çıkmış. Rüzgâr, karşısına çıkan güneşe hemen büyüklenerek onun gözünü korkutmak istemiş:

Rüzgâr: ‘Heyyy, Güneş kardeş, baksana bana! Burasının havasına ben karar veririm, çünkü ben senden daha güçlüyüm. Sen şimdi kenara çekil, ben görevimi yapayım’ demiş.

Güneş rüzgârın bu tepkisi karşısında şaşırmış. Burada kimse kimseden daha güçlü değilmiş.

Güneş: ‘Sen kendini bu kadar güçlü mü görüyorsun gerçekten’ demiş.

Rüzgâr güneşin bu sözleri üzerine böbürlenmiş:

Rüzgâr: ‘Elbette, en güçlü benim. Hatta ne kadar güçlü olduğumu şimdi sana da göstereceğim’ demiş.

Güneş rüzgârın bu sözleri üzerine merakla beklemeye başlamış. Rüzgâr bulutların üzerinden aşağıya doğru bakmış ve sokakta yürüyen yaşlı bir adamı güneşe göstermiş:

Rüzgâr: ‘Bak, aşağıda yürüyen yaşlı adamı görüyor musun’ demiş.

Güneş eğilip bakmış ve rüzgârın dediği yaşlı dedeyi görmüş.

Rüzgâr, güneşe karşı ne kadar güçlü olduğunu göstermek istiyormuş:

Rüzgâr: ‘İyi izle, ben şimdi o yaşlı dedenin ceketini çıkarmasını sağlayacağım. Böylece sen de benim ne kadar güçlü olduğumu göreceksin’ demiş.

Güneş, sesini çıkarmadan biraz geriye çekilerek rüzgârın ne yaptığını izlemeye başlamış.

Rüzgâr, tüm gücünü toplamış içerisine ve ardından bütün şiddetiyle esmeye başlamış. Yaşlı adama doğru esiyormuş, o kadar güçlü esiyormuş ki amacı ceketin adamın üstünden düşmesini sağlamakmış.

Rüzgâr estikçe hava soğuyor, hava soğudukça yaşlı adam üşüyormuş. Üşüdükçe de üzerindeki cekete daha da güçlü sarılıyormuş. Rüzgâr, işlerin istediği gibi gitmemesine öfkelenmiş. Öfkesi ile birlikte daha da şiddetli esmeye başlamış. Yaşlı adam da daha sıkı sarılmaya başlamış ceketine.

Rüzgâr, işi böyle çözemeyeceğini anlamış. İşler istediği gibi gitmemiş ve sonunda pes etmiş. Çaresizce onu izleyen güneşe dönmüş. Güneş rüzgâra bakmış ve gülümsemiş. Rüzgârı kenara davet edip, kendisi çıkmış sahneye. Güneş, tüm sıcaklığını içinde toplamış ve birdenbire dışarı vermiş. Yeryüzünü sıcaklığı ile iyice ısıtmış. Yaşlı adam ise hava ısındıkça ısınmaya hatta terlemeye başlamış. Üzerindeki cekete ihtiyacı kalmadığını düşünmüş ve ceketini çıkarmış.

Güneş, kenara çekilen ve onu izleyen rüzgâra dönmüş:

Güneş: ‘Gördün mü bak rüzgâr kardeş! Sen ne kadar güçlü olduğunu zorla, zorbalıkla göstermeye çalıştın. Şiddetle estin ama yine de o ceketi çıkartamadın. Oysaki ben yaşlı adamı sadece ısıttım. Demek ki bu hayatta nazik olmak, zorlamalardan daha etkiliymiş’ demiş.

Bu masal sonrasında rüzgâr, bir daha hiç büyüklenmemiş. Şiddetli eserek insanlara ne kadar güçlü olduğunu da kanıtlamamış. O da güneş gibi sakinliği ve nazikliği ile halletmiş işlerini.

Masalın sonunda masallar diyarından yeryüzüne üç tane elma düşmüş, üçü de zorbalığın güç olmadığını anlayan, her zaman alçak gönüllü olan çocuklara gelsin… Siz siz olun, rüzgar gibi büyüklenmeyin…

Bir Yorum

  1. Esil
    Çok güzel teşekkür ederiz
    13/09/2020 at 00:46

Yorum Bırakınız