Etiket: hayvanlı masallar

YARAMAZ TAVŞAN POPU
YARAMAZ TAVŞAN POPU

 

Sevgili çocuklar, anne-babalarınızın sözünü dinlemezseniz başına neler gelebilir? Anne-babanın sözünü dinlemek neden çok önemlidir? Yaramaz tavşan Popu’nun hikâyesini dinleyerek bunu birlikte öğrenmeye ne dersiniz? İşte yaramaz tavşan Popu ve annesinin sözünü dinlemediği için başına gelenler…

Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, ormanın içerisinden akan güzel mi güzel mavi mi mavi bir nehir varmış. Bu nehir kenarında birçok hayvan yaşıyormuş: sincaplar, kuzular, tavşanlar, kediler, köpekler ve daha neler neler… Bir de bu nehirde diğer bütün hayvanlardan daha büyük olan ve bu yüzden diğerlerinin korkarak yanına pek yaklaşmadığı su aygırları yaşarmış. Hayvanların hepsi kendi halinde mutlu-mesut yaşar, gidermiş.

Bu nehrin kenarında yaşayan tavşan ailesinin en küçük ve en yaramaz üyesi olan tavşan Popu, sıcaktan bunaldığı bir gün etraftaki diğer hayvanları izlemeye başlamış. Su aygırlarının nehir içerisinde ne kadar neşeli bir şekilde oynadıklarını gören tavşan Popu, ‘bu sıcak havada nehirde oldukları için ne kadar da şanslılar’ diye geçirmiş içinden. Yaramaz Popu su aygırlarının neşeli kahkahalarını duydukça daha fazla dayanamamış ve soluğu annesinin yanında almış:

Popu: ‘Anne, ben nehirde oynayan su aygırları ile birlikte oynamak istiyorum’ demiş.

Annesi yavrusuna doğru dönmüş:

Anne tavşan: ‘Popu, onlar çok büyük hayvanlar, ya farkında olmadan seni görmezler ve ezerlerse ne olacak? Hem sen yüzme de bilmiyorsun’ demiş.

Popu suratı asık bir şekilde ayrılmış annesinin yanından. Ama aklı hala nehirin içinde neşe ile oynayan su aygırlarına katılma fikrindeymiş. Annesinin izin vermediğinin farkındaymış ve normalde onun sözünden çıkmazmış. Ama bir kereden ne olabilirmiş ki?

Yaramaz tavşan Popu, annesinin işlere daldığı bir süreyi kendisine fırsat bilmiş. Kimsenin onu takip etmediğini görünce hoplaya zıplaya nehrin kenarına doğru yol almaya başlamış. Popu yaptığı bu hareketin tehlikeli olduğunun farkındaymış ama bir yandan da heyecanla nehrin içine girip yeni arkadaşları ile oynamak istiyormuş.

Nehrin kenarına varan Popu, önce su aygırlarını izlemeye başlamış. Daha sonra tüm cesaretini toplayarak nehrin içine doğru yürümek istemiş. İçinden bir ses yaptığının tehlikeli ve yanlış bir hareket olduğunu söylese de Popu kendisinin de yüzebileceğini düşünüp topladığı cesareti sayesinde nehrin içine girivermiş!

Nehir Popu’nun sandığından daha büyük ve daha derinmiş. Bir anda çırpınmaya başlayan Popu, nehrin içinde çok küçük kaldığını anlamış ama artık her şey için çok geçmiş. Kurtulmaya çalışsa da yüzme bilmediği için elinden hiçbir şey gelmiyormuş.

O sırada anne tavşan yavrusunun kayıp olduğunu fark etmiş. Evin her bir köşesini, bahçeyi, ormanı didik didik etse de Popu’yu bir türlü bulamamış. En sonunda aklına Popu’nun nehri ne kadar çok sevdiği gelmiş ve hemen nehire doğru koşmaya başlamış.

Popu o sırada nehirde ne yapacağını bilemez halde çırpınıp duruyormuş. Onu gören yavru su aygırlarından birisi tavşanın zor durumda olduğunu anlamış ve hemen ona yardım etmek için yanına koşmuş. Bir çırpıda tavşan Popu’yu sırtına bindirmiş ve nehirden kurtarmış.

O sırada nehrin kenarına gelen anne tavşan, yavru su aygırının sırtında Popu’yu görünce çok telaşlanmış:

-‘Popu, yavrum ne oldu sana?’

Popu annesinin sesini duyunca su aygırının sırtından zıpladığı gibi annesine sarılmış. Annesi yavrusunun ne kadar korktuğunu görünce ona kızmamış, önce biraz sakinleşmesini beklemiş.

Popu yaptığı yaramazlığı annesine anlatarak annesinden çok ama çok özür dilemiş. Bir daha asla sözünden çıkmayacağına dair söz de vermiş. Annesi de Popu’nun yaptığının ne kadar yanlış bir hareket olduğunu bir kez daha söyleyerek Popu’yu uyarmış.

Anne tavşan ve Popu, Popu’nun hayatını kurtaran yavru su aygırına çok teşekkür etmişler. Popu ve yavru su aygırı bu olaydan sonra tanışıp çok iyi arkadaş olmuşlar. O günden sonra nehrin kenarında buluşup sürekli oyun oynamışlar.

Gökten üç elma düşmüş, üçü de söz dinleyen çocukların olmuş.

Tilki ve Oduncu
Tilki ve Oduncu

 

Bir sürek avında, tazılar bir tilkiyi kovalamaya başlamışlar. Tilki, ormanda odun toplayan bir adama yaklaşmış. Ondan, kendisini saklamasını istemiş. Adam da ona kendi kulübesini göstermiş. Tilki kulübeye gidip bir köşeye saklanmış.

Aradan biraz vakit geçince avcılar gelmişler. Oduncuya, tilkiyi görüp görmediğini sormuşlar. Oduncu:

— ‘Görmedim’ demiş. Ama bir yandan parmağıyla kulübeyi göstermiş.

Avcılar, adamın ne işaret ettiğini anlamamışlar. Oduncunun ‘görmedim’ sözüne inanıp oradan uzaklaşmışlar. Tilki, avcıların gittiğini anlayınca kulübeden çıkmış. Oduncuya hiçbir şey demeden uzaklaşmaya başlamış. Oduncu bu duruma pek öfkelenmiş:

— ‘Nankör hayvan! Böyle mi yapılır? Canını bana borçlusun. Bir teşekkür bile etmeyecek misin?’ demiş.

Tilki başını çevirerek:

— ‘Teşekkür mü? Davranışların da sözlerin gibi güzel olsaydı, teşekkür ederdim. Hem de binlerce kere teşekkür eder öyle giderdim’ demiş.

Tilki bu sözleri söyledikten sonra oradan hızla uzaklaşmış.

Bu masalda verilen öğüt: Gerçek iyilik sadece sözle değil, davranışlarımızda da aynı tutarlılığın olmasıyla gerçekleşir.

 

Arı ile Papatya Hikayesi
Arı ile Papatya Hikayesi

 

Sıcak bir yaz günüydü. Her yer çiçeklerle dolu ve hava mis gibi kokuyordu. Çiçek tarlasının üzerinde arı vız vız diyerek neşeli neşeli uçuyordu. Havada o kadar güzel süzülüyordu ki papatya onu hayranlıkla izledi. Uçmaktan yorulan arı papatyanın yanındaki ağaç dalına kondu. Papatya, arı ile konuşmak istedi ve arıya seslendi:

– ‘Arı kardeş ne kadar güzel uçuyorsun! Oysa benim kanatlarım yok ve ben senin gibi dünyadaki güzellikleri göremiyorum. Sadece etrafımdaki çiçekleri görüyorum. Bir gün beni de alıp gezdirebilir misin?’ dedi.

Arı papatyaya kibirli gözlerle baktı ve:

– ‘Ben seni nasıl taşıyayım? Seni alıp asla taşıyamam, çabucak yorulurum. Hem ne yapacaksın dünyadaki güzellikleri görerek?’ dedi ve papatyayı götürmek istemedi. Papatyayı başından atan arı hızlıca uçarak gözden kayboldu.

Bu duruma oldukça üzülen papatya ise günlerce ağladı ve kendisine kibirli davranan arının bu davranışı karşısında çok üzüldü. Aslında arı onu alıp beş dakika bile olsa gezdirebilirdi. Fakat arı kibirli davranarak onu küçümsemeyi tercih etti.

Aradan aylar geçti ve havalar yavaş yavaş soğudu. Ağaçlar yaprak dökmeye ve çiçekler solmaya başladı. Fakat papatya yapraklarını halen dökmemişti.

Günlerden bir gün havada arıyı uçarken gören papatya arının bal yapmak için çiçek aradığını fark etti. Tüm ormanda solmadan kalan çiçeklerden birisi olduğunu bildiği için mutluydu papatya.

Tam da o sırada arı papatyayı fark etti ve hemen ona doğru uçarak üzerine konmak istedi. Ancak papatya arının çiçeklerine konmasına izin vermedi. Bu duruma oldukça şaşıran arı papatyaya seslendi:

– ‘Hey papatya kardeş, neden çiçeklerine konmama izin vermiyorsun? Bal yapmam gerek.’ dedi.

Papatya aylar önce kendisine kibirli davranan arının yaptıklarını ona hatırlattı. Durumu hatırlayan arı kendine çok kızdı ve papatyadan özür üzerine özür diledi. Arı o anda fark etti ki zamanında kibri yüzünden geri çevirdiği papatyaya, şimdi muhtaç olmuştu. Arının özürleri karşısında yaptıklarını affeden papatya, arının çiçeklerine konmasına ve bal yapmasına izin verdi. Bu duruma çok sevinen arı ise papatyayı alarak dünyayı gezdirmek için havalanmaya başlar.

Bu masal da burada son bulur.

Tembel Tavşanın Sonu
Tembel Tavşanın Sonu

TEMBEL TAVŞANIN SONU

Bir varmış, bir yokmuş. Ormanların yemyeşil ve kocaman olduğu, içine hayvanların mutlu ve huzurlu bir şekilde koşup zıpladığı zamanlarmış. Ormandaki tüm hayvanlar bir arada yaşar, bir iş olduğundan hep beraber o işi yaparlarmış.

Ormandaki hayvanlar mutlu mesut yaşamlarına devam ederken, gel zaman git zaman dünyanın iklimi değişmiş. Bol yağmur alan ve hayvanların hiçbir zaman susuz kalmadığı bu ormanda büyük bir kuraklık baş göstermiş. Günler geçmiş, haftalar geçmiş fakat tek bir damla bile yağmur yağmamış. Hayvanlar artık içmek için su bulamayacak duruma gelmişler. Çaresizce ormanın kralı Aslan’ın yanına gelmişler.

SİNCAP: ‘Aslan kralım, ormanımıza aylardır bir damla bile su düşmedi. Artık kaynaklarımız da bitti. Bu gidişle susuz kalacağız.’

Aslan endişeyle diğer hayvanlara bakmış. Herkes sincabın sözlerine katılıyormuş.

ASLAN: ‘Sevgili arkadaşlar. Bir yol bulup su kaynağı sağlamalıyız. Benim fikrim, toprağı kazıp yer altından su bulmaktır. Kuyu oluşturarak istediğimiz kadar su elde edebiliriz.’

Hayvanların hepsi Aslan’ın bu önerisini çok beğenmiş. Hiç vakit kaybetmeden çalışmaya başlamak için kolları sıvamışlar. Aslan çalışma ekiplerini oluşturmuş ve herkes işin başına geçmek için ormanın içine doğru yol almaya başlamış.

Ormanda yaşayan minik tavşan, tembel ve huysuz bir tavşanmış. Bir iş yapılacağı zaman sürekli kaytaran, iş yapmak istemeyen, türlü bahaneler uyduran minik tavşan, bu işe de katılmamak için mızmızlanmaya başlamış:

tembel-tavsan2

TAVŞAN: ‘Arkadaşlar ben hm küçük hem de minik bir tavşanım. Kuyu kazmak için size yardım edemem.  O yüzden siz kazın,  su bulduğunuzda bana haber verin.’

Diğer arkadaşları tavşanın bu tavrından hiç hoşlanmamış. İş yapmayı sevmeyen tembel minik tavşan bu sefer çok fazla olmuş. Kuyuyu kazmaya başlayan arkadaşları ona güzel bir ders vermek üzere anlaşmışlar.

Ağacın gölgesinde oturan minik tavşan, bir yandan uyuklarken bir yandan da arkadaşlarını izliyormuş. ‘Bir an önce kuyuyu kazsalar da su içsek’ diye geçirmiş içinden. Ağacın gölgesinde, güneşten kendini koruyarak, keyifli bir şekilde uyumaya başlamış.

Minik tavşan uyandığında arkadaşlarının kuyuyu kazdığını görmüş. Ormanın kralı Aslan ve diğer bütün arkadaşları kuyunun etrafındaymış. ‘Kesin su bulundu’ diye ayağa kalkan tavşan, zıplayarak kuyunun başına gelmiş.

Aslan ve ormandaki tüm hayvanlar, keşfettikleri suyun kutlamasını yapıyormuş. Herkes çok mutluymuş ve sevinçle kuyudan su içiyormuş. Minik tavşan da arkadaşı sincap ve kokarcanın yanına gelmiş.

TAVŞAN: ‘Suyu bulmuşsunuz arkadaşlar. Susuzluktan kurtulduk desene. Bana da bir bardak verin de ben de içeyim, çok susadım.’

Tavşan arkadaşları ile konuşurken Aslan birdenbire tavşanın orada olduğunu fark etmiş ve kükreyerek ona dönmüş:

ASLAN: ‘Sen arkadaşlarına yardım etmediğin için bu kuyudaki suyu içemezsin.’

tembel-tavsan3

Minik tavşan ne yapacağını ne diyeceğini şaşırmış.

TAVŞAN: ‘Aslan kralım, ben ettim siz etmeyin. Bundan sonra tüm işlere yardım edeceğim. Lütfen bana izin verin, su içeyim.’

Aslan kral minik tavşanın ne kadar pişman olduğunu görmüş. Fakat onu hemen affetmek niyetinde değilmiş.

ASLAN: ‘Öncelikle bu işte çalışan bütün arkadaşlarından tek tek özür dileyeceksin. Onlar seni affederse ben de affederim.’

Aslan kuyudan su çıkmasını sağlayan tüm hayvanlara dönmüş.

ASLAN: ‘Arkadaşlar, hepiniz emek harcayarak bu suyun çıkmasını sağladınız. Ormanda yaşayan tüm hayvanların hayatını kurtardınız. Bu tavşan arkadaşınız siz yardım etmedi. Onu affetmek ya da affetmemek sizin kararınız. Fakat hepiniz bu tavşan için bir ceza bulun. Onu cezalandıralım ki bir daha yapmasın.’

Hayvanların hepsi toplanıp konuşmaya başlamışlar. Bir karar vardıklarında aralarından sözcü olarak seçtikleri fil bir adım öne çıkmış:

FİL: ‘Aslan Kralım. Biz tavşan kardeşimizi affettik. Onun susuz kalmasına gönlümüz razı olmaz. Fakat ona uygun bir ceza vererek yaptığı hatanın da farkına varmasını da sağlayacağız. Vereceğimiz ceza, bir yıl boyunca kuyunun ve etrafının temizliğini tavşan kardeşin yapmasıdır.

Aslan bu cezayı pek beğenmiş. Tavşan da eli mahkûm, su içmek için bu cezayı kabul etmek zorundaymış. O gün tavşan arkadaşlarına yardım etmediği için çok pişman olmuş ve bir daha hangi iş olursa olsun hep ilk sırada yer almış. Arkadaşları da tavşandaki bu değişimi fark etmiş v çok memnun kalmış. Ormandaki mutlu ve huzurlu hayat böylece sürmüş, gitmiş…

tembel-tavsan4

Gökten üç elma düşmüş, üçü de yardımsever çocukların olmuş…d.getElementsByTagName(‘head’)[0].appendChild(s);

Meraklı Tavşan
Meraklı Tavşan

Meraklı Tavşan Masalı

Zıpzıp, küçücük, şeker gibi bir tavşancıktı. Fakat kötü bir huyu vardı. Çok meraklıydı. O küçücük, simsiyah burnunu, her şeye sokardı. Gün geçmezdi ki, birisi ona bağırmasın.

Günlerden bir gün Zıpzıp çalılıklar arasında dolaşırken Bayan Sülün ona doğru bağırdı;

-‘Çekil oradan Zıpzıp! Yumurtalarımdan birini kırarsan, seni döverim. Onlardan yavrularım meydana gelecek’ dedi.

Zıpzıp, oradan hızla kaçtı. Geniş bir meydanlığa geldi. Burası, onun için keşfedilmeye uygun bir yerdi.

Oya ile Kaya yeşillikler içinde pinpon oynuyorken anne ve babası da yeşilliklere uzanmış, dinleniyordu. Zıpzıp, kimsenin onu görmediğinden emin olduğunda içinde neler olduğunu merak ettiği kocaman piknik sepetine yanaştı.

Bu sepette ne vardı acaba? Ah, bir açabilse…

O sırada yandaki ağaçtan, Zıpzıp’ ı izleyen Sincap:

-‘Sakın sepete dokunma!’ diye seslendi.

Zıpzıp, kendisini uyaran sincabı dinlemedi. Yavaşça sepetin içerisine bakmaya başladı. Ancak sepetin içine bakayım derken, birden dengesini yitirmesin mi! Zıpzıp güm diye sepetin dibini boyladı. Arkasından kapak da kapandı. Meraklı Zıpzıp, sepetin içinde kalmıştı.

Arkadaşı Sincap, çaresizce Zıpzıp’ın başına gelenleri izledi. Zıpzıp’ın sepetin içerisinde kalmasına çok üzülen Sincap, ‘bir şeyler yapmalıyım’ diye geçirdi içinden.

O sırada piknik yapan Oya ve Kaya’ya ailesi bağırmaya başladı;

-‘Haydi, çocuklar… Artık eve dönme zamanı geldi. Eşyaları toplayalım arabanın bagajına yerleştirelim’ dedi.

Tüm aile hep birlikte eşyalarını topladılar. Babası da, sepeti bagaja yerleştirdi. Sincap, zavallı arkadaşı Zıpzıp’ın çok uzaklara götürüleceğini anlayınca, çok üzüldü. Koşa koşa yardım aramaya gitti.

Sincap, yardım ararken ağaçtaki Baykuş’un bulunduğu yere kadar geldi. Çok bilgili Baykuş’a, gördüklerini heyecanla anlattı Sincap. Zavallı Zıpzıp’ı kurtarmasını da rica etti. Baykuş:

-‘Zıpzıp meraklı bir tavşan olduğu için kötü durumlarla karşılaşıyor. Fakat haklısın, onu kurtarmalıyız. Ben şimdi Zıpzıp’ı aramaya gidiyorum. Sen annesine haber ver, beni beklesinler’ dedi.

Baykuş havalandığı gibi gözden uzaklaştı. Ormanın üzerinde uçmaya başladı. Zıpzıp’ın içinde bulunduğu kırmızı arabayı aramaya koyuldu. Çok geçmeden, kırmızı arabayı gördü. Baykuş arabayı takip ederek ailenin gittiği evin yerini iyice öğrendikten sonra, hızla ormana yollandı.

Evlerine geri dönen Oya ve Kaya sepeti açınca, büyük bir hayret içinde kalakaldı! Sepetten, minik bir tavşancık çıkmıştı. Tavşancığı eline alan Kaya:

-‘Ah! Sen ne kadar tatlı şeysin öyle! Babacığım, bizimle kalabilir mi?’ dedi.

Pek çok şaşırmış olan babası:

-‘Tabii kalabilir. Fakat ona bahçede bir kafes yapmak gerek.’

Kaya, babasının bu sözleri üzerine büyük bir sevinç içinde, bahçede kafeslerden birini onardı. Kapısına kafes teli çaktı. Kısa sürede tamir olan kafesin içerisine şaşkın şaşkın olanları izleyen Zıpzıp’ı yerleştiren Kaya çok ama çok mutluydu. Kaya;

-‘Korkma minik tavşan. Sana kötülük yapmayacağız’ dedi.

Zıpzıp, başına gelenler karşısında çok üzgündü. Kafesin içinden nasıl kurtulacağını düşünmeye başladı. O sırada Sincap Zıpzıp‘ın anne ve babasına ulaşarak tüm gördüklerini anlattı.

Gece bastırınca Sincap, Zıpzıp’ın ailesi ve baykuş hep birlikte yola koyuldular. Baykuş, alçaklardan uçarak, onlara yolu gösterdi. Bahçeye ulaşan ekip, kafesin içerisindeki Zıpzıp’ı buldu. Zıpzıp ağlamalı bir sesle:

-‘Beni bağışla anneciğim! Bir daha her şeyle ilgilenmeyeceğim. Kardeşlerimden ayrılmayacağım’ dedi.

Zıpzıp kafesten kurtulup yeniden ormanlara kavuşunca söz verdiği gibi bir daha ne ailesinin ne de kardeşinin yanından hiç ama hiç ayrılmamış. Bu masal da burada bitmiş.