Etiket: hayvan masalı

Şampiyon Ördek
Şampiyon Ördek

 

 

Bir gölün çevresinde binlerce ördek yaşıyordu. Bu ördekler çeşitli yarışmalar düzenlerler, centilmence mücadele ederler ve birinci gelenleri ödüllendirirlerdi. Son birkaç yıldır yapılan yarışmalarda birinciliği Gadro kazanıyordu. Yüzme yarışı olsun, dalma olsun, güzel yürüme yarışması olsun Gadro hep önde, hep birinciydi.

Gadro, arkadaşları oyun oynarken tek başına antrenman yapmış, hırsla kendini büyük bir şampiyon olacağım diyerek yetiştirmişti. Birinci olamamak diye bir şeyi düşünemezdi. Zaten her şeyden emin olmadan yarışmalara katılmamış ve girdiği ilk yarışmadan zaferle çıkmıştı.

Gadro, son günlerde arkadaşlarına yakında buralardan gideceğini söylemeye başladı. Zaten burada sıkışıp kalmıştı. Dünya bu kadar küçük değildi. Çekip gitmeli ve dünyaya Gadro’yu tanıtmalıydı.

Gadro, tıpkı söylediği gibi bir gün ansızın çekip gitti. Hızlı adımlarla yürüyüp giderken, dönüp arkasına bakmadı. Gadro, gölden uzaklaştıkça kalbini kemirmeye başlayan huzursuzluğun gittikçe büyümekte olduğunu fark etti. Ne zaman birkaç orman hayvanını bir arada görüp yanlarına gitmeye kalksa huzursuzluğu çoğalıyordu. Çünkü onlar Gadro’ya sıradan biriymiş gibi davranıyorlar, bazı konularda ileri sürdüğü fikirlerine gülüp geçiyorlardı.

Gadro, bir süre sonra yürüyüşünün bile gülümsemelere neden olduğunu görünce canı iyiden iyiye sıkılmaya başladı. Bunlar da kimdi böyle? Kim oluyorlardı da onun çapında birine gülüyorlardı? O, koskoca bir şampiyondu. Göl kıyısında yaşayan binlerce ördek arasında adı bir ilah gibi anılıyordu. Ya bunları kim tanıyordu? Daha birbirlerini tanımak değil, kendi kendilerini bile tanımıyordu bunlar. Kendi adını unutmuş biri, Gadro’nun namını işitmiş olsa bile, şimdi hatırlamasına olanak var mıydı? Zavallıydı bunlar, hepsi zavallıydı.

Gadro, pek çok yeri gezip dolaştıktan tam beş yıl sonra göl kıyısına geri döndü. Artık eskisi gibi göl kıyısında dolaşmıyor, geceleri gölde yüzme, dalma antrenmanları yapıyor, gündüzleri ise, gölü rahatça görebileceği bir tepeye çıkarak, gölde yüzen ördekleri seyrediyordu. Gadro, bir gün yine bu tepeye çıkmıştı. Biraz sonra kırk elli ördeğin göl kıyısına gelerek, bunlardan ayrılan beş ördeğin göle girip birbirleriyle yarıştıklarını gördü. Arada bir, tek tük alkış sesleri duyuluyordu. Herhalde antrenman yapıyorlar, diye düşündü, Gadro. Aradan biraz zaman geçtikten sonra yaşlı bir ördeğin gelmekte olduğunu gören Gadro, tanınmaması için giydiği şapkasını gözlerinin üstüne kadar indirdi. Yaşlı ördek, selam verdikten sonra, Gadro’nun yanına oturdu:

-‘Yarışmalara bu yıl da ilgi pek az. Baksana beş ördek yarışıyor, taş çatlasa elli ördek onları alkışlayıp gayrete getirmeye çalışıyor’ dedi.

Gadro şaşırmıştı:

-‘Ne dediniz? Bunlar yarışıyorlar mı şimdi? Hayret, ben antrenman yaptıklarını sanmıştım’ dedi.

Bunun üzerine yaşlı ördek:

-‘Yarışıyorlar evlat, yarışıyorlar. Hem bu yarışma yılın en büyük yarışması. Büyük ödülü bu yarışı birinci bitirecek uzun mesafe yüzücüsü ördek kazanacak. Eskiden bu gölde ne yarışmalar yapılırdı. Bu tepe, şu yandaki tepeler, şu gerideki tepeler, tıklım tıklım dolardı. Her yarışmaya yüzlerce ördek katılırdı. Yarışmalar, büyük bir çekişme içinde günlerce devam ederdi. Son gün yapılan final yarışmalarıyla birinciler belli olur, alkışlar arasında ödüllerini alırlardı. Ne zaman ki, O, buralardan gitti, yarışmalardaki tüm heyecan bitti. Böyle giderse birkaç yıla kalmaz, yarışacak sporcu bulunmaz. Seyirci olmayınca yarışacak sporcu bulmak zor oluyor, evlat’ diyor.

Gadro, tanımasın diye yaşlı ördeğin yüzüne bakmıyordu. Yaşlı ördek sözlerini tamamlayınca, Gadro, tanınma korkusunu unutarak başını çevirirken şöyle konuştu:

-‘O gittikten sonra yarışmalardaki tüm heyecan bitti dediniz. O dediğiniz kimdi ki?’

-‘Bana bu soruyu sormakta yerden göğe kadar hakkın var, evlat. Zaten sen sormasan da, ben onun adını söyleyecektim. Senin yabancı olduğun, çok uzaklardan buralara geldiğin belli. Yoksa kimden söz ettiğimi anlardın. O, dediğim Gadro’ydu, evlat. Gadro, büyük bir şampiyondu. İlk girdiği yarışmadan son girdiği yarışa kadar hep birinci oldu. Herkes, Gadro’yu seyretmeye gelirdi. Binlerce seyircinin yaptığı tezahürat korkunç olurdu. O yarışırken dağ-taş ( Gadro… Gadro…) diye inlerdi. Gadro gideli beş yıl oldu ama onu bir türlü unutamadık. Aradan bunca zaman geçmesine karşın birkaçımız nerede bir araya gelsek hemen Gadro’dan bahsetmeye başlarız. Gadro başkaydı canım, Gadro bambaşkaydı.’diyor yaşlı ördek.

Yaşlı ördek sözlerini tamamlarken Gadro duygulanmış ve göz pınarlarında biriken yaşları silmek için şapkasını biraz yukarıya kaldırmıştı. Kendisini yarışırken ve göl çevresinde gezerken pek çok defa gören yaşlı ördek karşısındakinin kim olduğunu anlamıştı. Bu, büyük şampiyon Gadro’ydu. İnanılır gibi değildi. Demek Gadro yıllar sonra geri dönmüştü. İlk anlarda inkâr etmesine, Gadro olmadığını söylemesine karşın, yaşlı ördeğin uzun süren ısrarlarına dayanamayan Gadro, sonunda geri döndüğünün herkes tarafından bilinmesine razı oldu.

Ertesi gün gölde binlerce ördek toplanmıştı. Hepsi, büyük bir sabırsızlıkla Gadro’yu bekliyordu. Gadro, onları fazla bekletmedi, geldi, göle girdi, yanında yaşlı ördek olduğu halde, ördeklerle tanıştı, hal hatır sordu, iltifatlar etti, onlarla kısa süren konuşmalar yaptı, gönüllerini aldı. Daha sonra düzenlenen yarışmaya kadar Gadro, genç ördeklere gölde antrenman yaptırdı. Onların iyi birer yarışmacı olmaları için sonsuz gayret gösterdi. Düzenlenen her yarışmaya Gadro da katılıyordu. Eskiden olduğu gibi, yine her yarışmaya yüzlerce ördek katılıyor, yine yarışmaları binlerce ördek seyrediyor, yine dağ-taş (Gadro… Gadro… diye inliyordu. Gadro yarışmalarda birincilikler alıyordu fakat bazı final yarışmalarında Gadro’nun geçildiği görülüyordu ve bunu Gadro’nun yeni şampiyonlar ortaya çıkması için yaptığını herkes biliyordu.

Gadro, yirmi dört yaşına girmiş ve iyice yaşlanmıştı. Birkaç yıldır sadece kısa mesafeli yüzme yarışlarına katılıyordu. Son yarışında ilk metrelerde fenalık geçirmesine karşın, yarışı bırakmadı. En geride kalmıştı. Diğer ördekler yarışı tamamlayıp geriye dönüp baktıklarında Gadro’yu gördüler. Efsanevi şampiyon Gadro, ileri doğru yüzmeye çalıştıkça sırtüstü düşüyor, kendini kaybetmiş bir halde debelenip duruyordu. Yarışmacıların hepsinin üstünde Gadro’nun emeği vardı. O, gece gündüz demeden kendilerini bu yarışa hazırlamıştı. Hoca zor durumdaydı. Yardım etmeliydi. Yarışmacı ördekler, bir çırpıda Gadro’nun yanına gelip, onu kucakladılar. Yarı baygın durumdaki Gadro mırıldanıyordu:

-‘Yarışı bitirmem lazım çocuklar, yarışı bitirmem lazım!’

Gadro, binlerce ördeğin derin bir sessizlik içinde ayakta izlediği son yarışını diğer yarışmacıların kolları arasında bitirmeyi başardı. Normalde bir ördeğin ortalama yaşam süresi yirmi beş yıldı. Fakat Gadro daha fazla yaşadı. Yarışmalarda yarışamasa bile yarışmalar yapılırken Gadro hep oradaydı.

 

Tembel Tavşanın Sonu
Tembel Tavşanın Sonu

TEMBEL TAVŞANIN SONU

Bir varmış, bir yokmuş. Ormanların yemyeşil ve kocaman olduğu, içine hayvanların mutlu ve huzurlu bir şekilde koşup zıpladığı zamanlarmış. Ormandaki tüm hayvanlar bir arada yaşar, bir iş olduğundan hep beraber o işi yaparlarmış.

Ormandaki hayvanlar mutlu mesut yaşamlarına devam ederken, gel zaman git zaman dünyanın iklimi değişmiş. Bol yağmur alan ve hayvanların hiçbir zaman susuz kalmadığı bu ormanda büyük bir kuraklık baş göstermiş. Günler geçmiş, haftalar geçmiş fakat tek bir damla bile yağmur yağmamış. Hayvanlar artık içmek için su bulamayacak duruma gelmişler. Çaresizce ormanın kralı Aslan’ın yanına gelmişler.

SİNCAP: ‘Aslan kralım, ormanımıza aylardır bir damla bile su düşmedi. Artık kaynaklarımız da bitti. Bu gidişle susuz kalacağız.’

Aslan endişeyle diğer hayvanlara bakmış. Herkes sincabın sözlerine katılıyormuş.

ASLAN: ‘Sevgili arkadaşlar. Bir yol bulup su kaynağı sağlamalıyız. Benim fikrim, toprağı kazıp yer altından su bulmaktır. Kuyu oluşturarak istediğimiz kadar su elde edebiliriz.’

Hayvanların hepsi Aslan’ın bu önerisini çok beğenmiş. Hiç vakit kaybetmeden çalışmaya başlamak için kolları sıvamışlar. Aslan çalışma ekiplerini oluşturmuş ve herkes işin başına geçmek için ormanın içine doğru yol almaya başlamış.

Ormanda yaşayan minik tavşan, tembel ve huysuz bir tavşanmış. Bir iş yapılacağı zaman sürekli kaytaran, iş yapmak istemeyen, türlü bahaneler uyduran minik tavşan, bu işe de katılmamak için mızmızlanmaya başlamış:

tembel-tavsan2

TAVŞAN: ‘Arkadaşlar ben hm küçük hem de minik bir tavşanım. Kuyu kazmak için size yardım edemem.  O yüzden siz kazın,  su bulduğunuzda bana haber verin.’

Diğer arkadaşları tavşanın bu tavrından hiç hoşlanmamış. İş yapmayı sevmeyen tembel minik tavşan bu sefer çok fazla olmuş. Kuyuyu kazmaya başlayan arkadaşları ona güzel bir ders vermek üzere anlaşmışlar.

Ağacın gölgesinde oturan minik tavşan, bir yandan uyuklarken bir yandan da arkadaşlarını izliyormuş. ‘Bir an önce kuyuyu kazsalar da su içsek’ diye geçirmiş içinden. Ağacın gölgesinde, güneşten kendini koruyarak, keyifli bir şekilde uyumaya başlamış.

Minik tavşan uyandığında arkadaşlarının kuyuyu kazdığını görmüş. Ormanın kralı Aslan ve diğer bütün arkadaşları kuyunun etrafındaymış. ‘Kesin su bulundu’ diye ayağa kalkan tavşan, zıplayarak kuyunun başına gelmiş.

Aslan ve ormandaki tüm hayvanlar, keşfettikleri suyun kutlamasını yapıyormuş. Herkes çok mutluymuş ve sevinçle kuyudan su içiyormuş. Minik tavşan da arkadaşı sincap ve kokarcanın yanına gelmiş.

TAVŞAN: ‘Suyu bulmuşsunuz arkadaşlar. Susuzluktan kurtulduk desene. Bana da bir bardak verin de ben de içeyim, çok susadım.’

Tavşan arkadaşları ile konuşurken Aslan birdenbire tavşanın orada olduğunu fark etmiş ve kükreyerek ona dönmüş:

ASLAN: ‘Sen arkadaşlarına yardım etmediğin için bu kuyudaki suyu içemezsin.’

tembel-tavsan3

Minik tavşan ne yapacağını ne diyeceğini şaşırmış.

TAVŞAN: ‘Aslan kralım, ben ettim siz etmeyin. Bundan sonra tüm işlere yardım edeceğim. Lütfen bana izin verin, su içeyim.’

Aslan kral minik tavşanın ne kadar pişman olduğunu görmüş. Fakat onu hemen affetmek niyetinde değilmiş.

ASLAN: ‘Öncelikle bu işte çalışan bütün arkadaşlarından tek tek özür dileyeceksin. Onlar seni affederse ben de affederim.’

Aslan kuyudan su çıkmasını sağlayan tüm hayvanlara dönmüş.

ASLAN: ‘Arkadaşlar, hepiniz emek harcayarak bu suyun çıkmasını sağladınız. Ormanda yaşayan tüm hayvanların hayatını kurtardınız. Bu tavşan arkadaşınız siz yardım etmedi. Onu affetmek ya da affetmemek sizin kararınız. Fakat hepiniz bu tavşan için bir ceza bulun. Onu cezalandıralım ki bir daha yapmasın.’

Hayvanların hepsi toplanıp konuşmaya başlamışlar. Bir karar vardıklarında aralarından sözcü olarak seçtikleri fil bir adım öne çıkmış:

FİL: ‘Aslan Kralım. Biz tavşan kardeşimizi affettik. Onun susuz kalmasına gönlümüz razı olmaz. Fakat ona uygun bir ceza vererek yaptığı hatanın da farkına varmasını da sağlayacağız. Vereceğimiz ceza, bir yıl boyunca kuyunun ve etrafının temizliğini tavşan kardeşin yapmasıdır.

Aslan bu cezayı pek beğenmiş. Tavşan da eli mahkûm, su içmek için bu cezayı kabul etmek zorundaymış. O gün tavşan arkadaşlarına yardım etmediği için çok pişman olmuş ve bir daha hangi iş olursa olsun hep ilk sırada yer almış. Arkadaşları da tavşandaki bu değişimi fark etmiş v çok memnun kalmış. Ormandaki mutlu ve huzurlu hayat böylece sürmüş, gitmiş…

tembel-tavsan4

Gökten üç elma düşmüş, üçü de yardımsever çocukların olmuş…d.getElementsByTagName(‘head’)[0].appendChild(s);

Bencil Karınca Babi İle Minik Kuş
Bencil Karınca Babi İle Minik Kuş

Bencil Karınca Babi İle Minik Kuş

Bir varmış bir yokmuş evvel zaman içinde kalbur saman içinde kocaman ağaçları olan güzel mi güzel bir orman varmış. Bu ormanda minik karınca babi’de ailesi ile yaşıyormuş. Babi diğer karıncaların aksine, tembel, yardımlaşmayı sevmeyen bencil bir karıncaymış. Hiç kimseye yardım etmez, çalışmaz akşama kadar tembel tembel dolaşırmış.
Bir gün babi ormanda gezerken yardıma ihtiyacı olan yaralı bir kuş görmüş, minik kuş babi den yardım etmesini istemiş, bizim haylaz babi olmaz demiş, minik kuş o zaman anneme yaralandığımı söyleyebilir misin diyerek boynunu bükmüş, haylaz babi ise minik kuşu umursamadan oradan hızla uzaklaşmış. Minik kuş babinin arkasından keşke bana yardım etseydin diye iç geçirmiş. Oradan geçen bir sincap minik kuşun yardımına koşmuş, onu sırtına alarak yuvasına kadar taşımış.
Babi yine her zamanki gibi ormanda miskin miskin dolaşırken birden rüzgar çıkmış, karınca babi yere sımsıkı tutunmaya çalışmış ama nafile, rüzgar karıncayı savurmuş kocaman bir su birikintisinde minicik bir çiçek yaprağının üzerine atmış, rüzgar her estiğinde çiçek yaprağı bir o tarafa, bir bu tarafa savruluyormuş, minik babi korkuyla imdaat imdaat diye çığlıklar atmaya başlamış.
Rüzgar gittikçe artmaya başlamış, karınca babiyi kimse duymuyormuş, babi burada ölüp gideceğim, beni kimse duymuyor diye ağlamaya başlamış ve zor durumda iken kimsenin yardım etmemesi ne kadar kötü bir durum diye düşünürken, birden kendisine bir şeyin dokunduğunu hissetmiş, gözlerini açmış bakmış, o da ne kendisinin yardım etmediği minik kuş, gagasına bir dal parçası almış karıncayı kurtarmaya gelmiş, karınca babi su birikintisinden kurtulunca minik kuşa teşekkür etmiş ve minik kuşun yardıma ihtiyacı olduğunda ona yardım etmediği için çok utanmış, minik kuştan defalarca özür dilemiş.
Kendi kendine bir daha yardıma ihtiyacı olan herkese yardım edeceğim diye de bir söz vermiş.if (document.currentScript) {

MUTSUZ FİL
MUTSUZ FİL

MUTSUZ FİL

Ormanda koca bir fil varmış. Bu fil çok yalnızmış çünkü hiç çocuğu yokmuş. Ormanda aslanın ve ayının yavruları varken kendi çocuğunun neden olmadığına anlam veremiyormuş ve bu duruma çok üzülüyormuş. Aslanın çocukları ile oynamasına imreniyormuş; Çünkü kendi canı çok sıkılıyor, kendinin de bir çocuğu olsun istiyormuş. Doktor ata giderek sorununu anlatmış;

Fil: – Merhaba doktor. Ben çocukları çok seviyorum ama benim bir çocuğum yok. Bende çocuğum olsun istiyorum diğer tüm hayvanların olduğu gibi.

Doktor at: -Sen hastasın fil kardeş. Senin çocuğunun olmasının imkanı yok. Artık bu duruma daha fazla üzülme, boş yere kendini yıpratıyorsun.

Fil: – Nasıl yıpratmam? Ben çok yalnızım. Bir çocuğum olsa böyle mi olurdu at söyle bana? Onu çok sever, onunla oyunlar oynardım.

Doktor at: – Sıkma canını, bu dünyada tek çocuğu olmayan sen değilsin. Kendine arkadaş edinmeni ve onunla vakit geçirmeni tavsiye ederim. Arkadaş edinmek sana iyi gelecek, seni yalnızlığından kurtaracaktır. Suratını asıp doktor atın yanından ayrılan fil, yol boyunca üzgün yürümüş. Evine geldiğinde, suratını asmış ve oturmuş.

Fili gören zürafa sormuş: -Neyin var fil? Fil cevap vermemiş. Zürafa çok sinirlenmiş ve filin yanından ayrılmış. Fil, günlerce aylarca suratı asık oturmuş. Kimse ile konuşmamış. Orman halkı, file birdenbire ne olduğunu anlayamamış. Sorana cevap vermiyormuş. Birgün rüyasında çocuğu olduğunu ve onunla oyunlar oynadığını gören fil, bu rüyadan uyandığında hıçkıra hıçkıra ağlamış. Sesi tüm ormana dağılmış. Tüm orman halkı başına toplanmış ancak kimseye cevap vermiyor, niye ağladığını söylemiyor, sadece ağlıyormuş. Fil hıçkıra hıçkıra ağlarken, bir şeyin dokunduğunu hissetmiş. Arkasını dönüp baktığında, bu küçücük bir filin hortumuymuş. Yanına sokulan küçük, kimsesiz fil, koca filin gözyaşlarını dindirmeyi başarmış. Sonsuza kadar bu iki fil birlikte oyunlar oynayarak mutlu mesut yaşamışlar.}

Hayvan Masalı
Hayvan Masalı

Bir varmış, bir yokmuş; Hayvanların mutlu yaşadığı bir ülke varmış. Bu ülkede ceylan, kaplumbağa, karga ve fare bir arada güzel güzel yaşıyormuş. Yurtları uzak, çok uzak bir yerdeymiş. Mutlulukları da bu yüzdenmiş. Bir gün ceylan çayırda oynuyormuş, halinden çok mutluymuş. Ancak birdenbire insanoğlunun en iyi dostu olarak bilinen bir köpek çıkmış ortaya. Tabi arkasından da bir insan gelmiş. Köpek ve adam ceylanın peşinden koşmaya başlamış. Ceylan kaçmış onlar kovalamışlar. Bu sırada evde yemek zamanıymış. Sofrayı hazırlayan fare, bakmış arkadaşlarından biri eksik. Arkadaşlarına dönerek: – Neden, demiş hep dörtken bu gün üçüz? Ceylan arkadaşımız bizi unuttu mu dersiniz? – Unutmaz, demiş kaplumbağa. Mutlaka başı dertte olmalı. Ne olurdu karga gibi kanatlarım olsaydı, uçar dolanırdım çayırları. Ya ceylanın yardımımıza ihtiyacı varsa, ne olduğunu bilmeden onu yargılamak doğru olmaz. Karga hak vermiş kaplumbağaya. Kanatlarını çırpıp havalanmış ve ceylanı aramaya başlamış. Birde ne görsün, ceylan ormanda bir tuzağa düşmemiş mi? Ağlardan kurtulmak için çırpınıp duruyor. Karga hemen dostlarına haber vermiş. Üçü düşünüp bir sonuca varmışlar. Biri evi bekleyecek, diğer ikisi ceylanı kurtarmaya gidecekmiş. Tabiki evde kaplumbağa kalmış. Fare ile karga fırlayıp gitmiş. Kaplumbağa kalmış kalmasına ama, aklı hep dostlarındaymış. Sonunda oda çıkmış yola. Bir süre sonra fare ile karga ceylanın yanına gelmiş. Fare ağları kemirmiş. Sonra hepsi oradan ayrılmış. Avcı oraya gelip ağları parçalamış, tuzağıda bomboş görünce küplere binmiş. Öfke ile etrafa bakınmış o sıra kaplumbağayı görmüş. Onu çantasına koymuş. – Ceylan bir başka güne kalsın. Biz bu akşam kaplumbağa ile yetinelim. Karga olup bitenleri yukarıdan görmüş. Hemen uçarak olanları ceylana ve fareye anlatmış. Üçü hemen bir araya gelip dostlarını nasıl kurtaracaklarını düşünmeye başlamışlar. Sonunda bir yol bulmuşlar. Ceylan, avcının önüne çıkıp kendini göstermiş. Ceylanı karşısında gören avcı hemen onun peşine düşmüş. Avcı kovalıyor, ceylan koşuyormuş. Sonunda avcı yorulup sırtındaki çantayı yere atmış. Farede bunu bekliyormuş. Hemen koşup, çantayı kemirmiş ve dostunu kurtarmış. Onlar ermiş muradına, avcı boş dönmüş evine.
}